9 Ocak 2012 Pazartesi

BİR İSTANBUL BAHARI

                             
Aslında Sarıyer’i yazacaktım bu ay. Ama olmadı, beni bu havalar mahvetti. Bütün bir kış boyunca sabır ve tevekkül ile bekledikten sonra bahar öyle bir geldi, öyle bir geldi ki dayanamadım; pencere önüne konmuş da yerini beğenmiş saksı çiçekleri gibi coştum.
Sade bir kentini sevmek bile bir ömre bedeldi İstanbul’un şairin dediği gibi, ancak sade bir semtini yazmak bu canım baharda, bana yetmeyecekti. İstedim ki güzel bir mayıs sabahına, kollarını iki yanına koskocaman açmış nazlı nazlı gerinerek uyanan ve aheste revan güne başlayan bir İstanbul silueti canlandırayım gözünüzde;
Bir kere değişmez huyudur İstanbul’un, bahar sabahları biraz mahmur uyanır, hoyrat geçmiş kışın izlerini hala üzerinde taşır.
Hafta sonu ise eğer, muhakkak kıyıları boyunca tüm parklarda piknikçi misafirlerini ağırlar. Ağır hayat yükünün kendi paylarına düşen kısmından bir hayli nasiplenmiş bu misafirler pek kalender meşrep olup, öyle orman-koru aramaz. Biraz çimen, üç beş papatya bide şöyle sırt yaslayıp gölgelenecek bir ağaç oldu mu tamamdır, yerleşilir. Hatta E–5 de yol kenarı bile olur hiç fark etmez, yeter ki alan az biraz da top oynamaya müsait olsun.
Biraz daha müşkülpesent İstanbullu bir önceki geceden, zeytinyağlı dolmadan tavlaya tam teçhizat hazırdır zaten; istikamet, Avrupa yakasında ya Belgrat ya Kemerburgaz karşı da ise Beykoz çayırları olur
Kış yorgunu bedenler sere serpe uzanılan çayırlarda dinlendirilir.
Şimdi artık İstanbul için mangal vaktidir.
Pikniği bir ahir zaman eğlencesi olarak gören yahut hiç yaşamamış olan ahali ise soluğu boğazda alır. Sabahtan akşama dek tembel tembel, bir yandan atıştıracağı bir yandan da gazetelere göz atıp ara ara laflayacağı bir brunch mekânından güzeli var mıdır? Boğaz göz kamaştırıcı erguvanlar ile bezenmiş çoktan hazırlanmıştır.
Bahar çok güzel işlemeli, antika bir örtü gibi örter İstanbul’un üzerini, tüm kusurları saklayarak. Şehrin renkleri, kokuları, sesleri tazelenir. Hiç bitmeyen metropol hengâmesi evlerden, kahvelerden, barlardan çıkıp meydan ve sokaklara taşar artık.
Eyüp Sultan’a sünnet Telli Baba’ya gelin ziyaretleri sıklaşır.
Balat, Fener, Tarlabaşı’nda sokak araları, pencereler arasında gerili iplerde dalgalanan temiz çamaşırlardan sorulur.
İstisnasız tüm orta gelirli mahallelerde, yemenisi oyalı teyzeler minder, elişi ve çekirdek eşliğinde kapı önlerindeki yerlerini almışlardır.
Beyoğlu yine her telden çalar. Masa ve sandalyeler kapı önlerine çıkar. Akşamüzerleri gönül çelen mavi bir göğün altında Nevizade’den aşağı sokak boyunca yürürken, ufak ufak demlenilen masalardan gelen kesif rakı kokusu, ılık bahar meltemiyle bir olur fena çarpar insanı, yemin billâh eder eve bırakmaz.
Sultanahmet, Ayasofya, Gülhane, parlak güneşin altında geçmiş zaman ihtişamını sergiler
Adalar yalnızlıklarını unutur vapurlar dolusu ziyaretçiyle
Balıkçılar köprü üstünden, akıntı burnundan sallar oltalarını.
Kış bebekleri güneşle ilk tanışıklıklarını yaşar şehrin her yanında
Ortaköy’den Hisar’a, Moda’dan Kadıköy’e yürüyüşler başlar
İğde ağaçları baygın kokularıyla mest ederken insanı işe gitmek daha bir zor gelir şimdi. Mecidiyeköy’de Maslak’ta, ofislerde ve plazalarda tatil planları başlar ufak ufak. Denize hasret bitmek üzeredir.
Velhasıl-ı kelam bahar güzeldir. Ve İstanbul baharla daha da güzelleşir.
Herkese mutlu baharlar…