9 Ocak 2012 Pazartesi

SARIYER


                                   
 Bir rüya görüyorum; yemyeşil bir tepede parlak, püskül püskül gelin telleri, püfür püfür esen bir rüzgârla dalgalanıyor. Ben onların ortasında görünmeyen bir göz, masmavi boğaza bakıyorum. Karşıda güneş, ışınlarından bir demet yapmış denize veriyor.
Aslında bu bir rüya değil, uzandığım yerde hayal kuruyorum. Geçen ay çılgın bir bahar coşkusuyla ertelediğim Sarıyer gezintisinden az evvel döndüm. Aklımda boğazın envai çeşit yaz rengi, gönlümde türbenin dingin sükunetinden yadigâr bir huzur ve damağımda nefis Sarıyer böreği lezzeti var şimdi
Boğazın en uç noktasındaki bu eski boğaz köyü tarihi mekânları ve eşsiz doğasıyla onca hoyrat kullanıma karşın hala çok güzel.
Sarıyer ismini, yoğun yapılaşma başlamadan evvel, ilçe merkezine yakın, altın ve bakır çıkarılan Maden semtinde görülen sarı renkteki topraktan almış. Sarıyer’in geçmişini aydınlatan bulgular İ.Ö. 7. yüzyıla değin uzanıyor. Bizans’ın Roma egemenliğine girmesi siyasal alanda etkisini gösterince kent kısa zamanda imparatorluk kentleri arasında sivrilmiş. Bahçeköy’de su kemerleri, Büyükdere’de kiliseler ve Rumelifeneri’ndeki manastır ile ayazma harabelerinden mürekkep görülmeye değer bir Bizans tarihi günümüze dek ulaşmış.
Osmanlı döneminde padişahların kiraz yemek için geldikleri Sarıyer, Eyliya Çelebi’nin kaleminden; iki mahallede Müslümanların, yedi mahallede de Hıristiyanların yaşadığı bin kadar bağlı, bahçeli, mamur haneli, Anadolu’dan gelen halkın bahçevan, Rum halkın da balıkçı, meyhaneci ve gemici oldukları bir semt olarak yazılmış.
Günümüzde çarpık yapılaşmadan nasibini almış ama camisi yıkılsa da mihrabına sahip çıkmış haliyle arzı endam ediyor.
Meydandan içeri doğru devam eden ve Kilyos’a dek uzanan ana cadde karmaşasında değil ama sağlı sollu, iç kısımlarda, gizli saklı köşelerde kalmış, eski köşkler ve taş evlerin arasından fışkıran doğal bitki örtüsüyle, burada İstanbul’un sevdiğim güzel çehrelerinden birini görebiliyorum. En çok da Rumeli kavağına giden o küçük yolda iki yana sıralanmış, bir kısmı çok güzel bir şekilde yeniden restore edilmiş küçük yalıları ve iki üç katlı eski evleri seviyorum.
Telli Baba’nın türbesi de bu yol üzerindeki tepelerden birinde. Eren, tam karşısında, Beykoz tepelerinde yatan Hz. Yuşa ile karşılıklı ebedi uykusunu uyurken biz fani âdemoğullarının dünyevi dileklerine derman oluyor. Bir geçmiş zaman rivayetine göre eskiden denizciler İstanbul Boğazı’nın dört manevi bekçisi olduğuna inanırlarmış. Bunlardan ikisi Telli Baba ve Hz.Yuşa imiş. Telli Baba’yla ilgili olarak daha evvelde hep duyduğum ve doğru olmasına kuvvetle ihtimal verdiğim bir başka rivayet de Telli Baba’nın aslında bir gelin olduğu ama ermişlerin hep eril olacağı zihniyetiyle hareket eden kişiler tarafından Telli Gelin yerine Telli Baba adının yakıştırılmış olduğuydu. Zaten Sarıyer Belediyesinin internet sayfasında da hikâye böyle aktarılıyor. Ama ne yazık ki daha fazla bir ayrıntıya yer verilmemiş. İhtimal ki kendi muradına erememiş ama evlenecek kişilere yardım etmiş biridir.
Türbeyi geride bırakıp mavi-yeşil bir manzara eşliğinde yola devam edince bu şehirde balık yenebilecek en güzel, en sakin ve en huzurlu yer olan Kavağa gelirsiniz ki ben balık yemeyecek olsam bile öyle yaptım. Burası, aklı başında her İstanbullu insanın içinde kalmış “bir gün küçük bir sahil kasabasına yerleşeyim” hayalini hayat geçirmek için ideal bir yer.
Burada sahil boyunca küçük limanda yürürken, saf temiz deniz havasını içine çekmek, ilerideki küçük parkta oynayan çocukların neşesini izlemek, etrafın sessizliği içinde erirken adeta, sadece o an için bile olsa, kaybolmak, yok olmak, cisimsiz olmak, o hafiflik öyle güzel ki, bunu her gün yaşayabilmek insanın ömrüne ömür katsa gerek
İşte şimdi uzandığım yerde hala o hafiflik içinde yarı uyur yarı uyanık düşünüyorum da hayat bazen, her ne kadar hayli fani de olsa, gerçekten ama gerçekten çok güzel ve yaşamaya değer bir şey oluyor. Sadece yaşadıklarımız ve yaşıyor olduklarımızdan değil bilakis henüz hiç yaşamadıklarımızdan.
Hayalleriniz hayatınızı hep güzel kılsın…

Not; fotoğraflar internet üzerinden alınmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder